Boğaz İstanbul’umuzun gözbebeğidir ve Yahyâ Efendi Boğaz’ın manevi bekçisidir. Çırağan sırtlarındaki asitanesinde yanı başında yatan yüzlerce hamûşan ile Boğaz’dan geçen şilepleri izlerler ve saray müştemilatına kurulmuş elit okullardaki ergenlik curcunasını sessizce dinlerler. İstanbul’daki diğer ziyaretgâh türbelerin aksine, Yahyâ Efendi’nin makamının etrafında Yasin-Amme cüzleri, tespih ve misk satan esnaf bulamazsınız. Taş döşeli, dar ve dik yokuşun başında âsûde bir bahar ülkesi gibi bekler sizi bu lâhûtî mekân. Yaşamında da ölümünde de uzleti tercih etmiştir Yahyâ Efendi. Herkesin nasibine göre hissesini aldığı bu yer, bir tarihçi için Boğaz tarihinin en önemli mekânlarından birisidir. İktidarın cezbesine kapılıp doğru bildiğinden şaşmayan ve bunun de bedelini ödemekten çekinmeyen bir alimin hayatında yepyeni bir sayfa açarak çağları aşan bir miras bıraktığı yerdir burası. Elinizdeki eser de bu sürecin şiirsel ve menkıbevi hikâyesidir.
Yahyâ Efendi’nin toplum nezdinde en bilinen özelliği Kanunî Sultan Süleyman ile olan süt kardeşliğidir. İstanbul tarihinin belki de en kudretli figürü olan Kanunî ile Yahyâ Efendi arasındaki ilişkiye bigâne kalmak neredeyse imkânsız. Kaldı ki Yahyâ Efendi’nin menkıbetine başlarken Mehmed Dâî de uzun uzadıya bu hikâyeyi ele alır. Ama eserin kalan kısmından öğreniyoruz ki Yahyâ Efendi, İstanbul tarihinde Kanunî’nin süt kardeşliğinden çok öte bir role sahiptir. Beşiktaş’ın kuzey sınırlarında kurduğu tekke ile Yahyâ Efendi bir kolonizatör derviş edasıyla Boğaz’ın İslamlaşması sürecinin öncülerinden olmuştur. Boğaz’daki pek çok toplulukla ilişki içerisindedir ve şöhreti İstanbul’u aşmıştır. Yeniköy’deki Rum pehlivan, Yalovalı imam, Beşiktaş’taki Ermeni çoban, Beykoz’daki çiftçi, Humus’taki kale dizdarı ve niceleri bu eserde Yahyâ Efendi’nin hayatlarına dokunduğu karakterler olarak okuyucunun önünde arz-ı endam ederler. Aynı şekilde menkıbette Yahyâ Efendi’nin Rüstem Paşa, II. Selim ve tabii ki I. Süleyman ile ilişkilerinin hikâyesini de buluyoruz.
Boğaz’dan insan hikâyeleri ve siyasî kişiliklerle olan sergüzeştlerinde Yahyâ Efendi bazen bir ermiş bazen de alim kisvesini giyer. Özellikle ulema kimliğini takındığında Yahyâ Efendi’nin nakli, akli ilimlerde ve havas ilimlerinde hakimiyetini de görmek mümkündür. Böylece menkıbet devrin bilimsel ve entelektüel hayatına küçük bir pencere açar. Şiirlerinde Yahyâ Efendi devrin medreselerinde verilen gramer, fıkıh, tıp gibi ilimlere göndermeler yaptığı gibi cifr, simya ve vefk gibi havas ilimlerinden de bahseder. Bu ilimlerin hepsinin gayesi Yahyâ Efendi nazarında tektir; marifetullah. Şiirlerinde bu ilimlerden bahsetmesi, Yahyâ Efendi’nin muhatabının medrese eğitimi almış talebeler olduğunu da gösteriyor. Öte yandan menkıbetin pek çok yerinde Yahyâ Efendi’nin kerametlerini buluruz. Denizcilere ve balıkçılara gösterdiği mucizevi himmetler Yahyâ Efendi’yi tam bir Karadeniz Boğazı evliyası hüviyetine büründürür.
Elbette Yahyâ Efendi’nin bu imajı biraz da menkıbet yazarı Mehmed Dâî Efendi’nin marifetidir. Haşim Şahin’in tespit ettiği gibi Yahyâ Efendi’nin tasavvufî yönünü öne çıkararak veli imajını halkın zihnine nakşedilmesinde en büyük katkıyı menkıbetin müellifi şair Dâî yapmıştır. Dâî için bir yönüyle menkıbet tekkede Yahyâ Efendi’nin hizmetinde ve nezaretinde büyüyen dedesinin anılarını kaleme alarak kaybolmaktan kurtarmak amacına matuftur. Diğer yönüyle Dâî, Beşiktaş’ta doğan ve Beykoz’da ömrünü geçiren birisi olarak bu semtlerin piri olan Yahyâ Efendi ile arasında özel bir bağ hissetmektedir. Kendisi gibi alim/şair olan Yahyâ Efendi’nin şiirlerine de bu denli yer vermesi, Dâî’nin kendini şeyh efendi ile ne kadar özdeşleştirdiğini gösteriyor. Son olarak menkıbetin, yazıldığı devirde İstanbul’da Kadızâdelilerin başını çektiği bir toplumsal hareketin bazı tekkelere yönelik düşmanlıklarına Dâî’nin kendince bir cevap niteliği olduğunu Meryem Babacan Bursalı not ediyor. Elhasıl bu eserin derin bir muhabbetin ürünü olduğunu anlamaktayız.
Eserin neşir hikayesi de yine muhabbetin ürünü. İlim Yayma Cemiyeti bünyesindeki Fatih Sahn-ı Seman Eğitim ve Araştırma Merkezi’nin düzenlediği Sahn-ı Seman Halkaları programı içerisinde 2020 yılının sonlarına doğru Yahyâ Efendi muhipleri olarak bir araya geldik ve eseri her çarşamba akşamüstü okumaya başladık. Eseri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları’ndaki 244 numaralı nüshadan okumaya karar verdik. Okumaya başladığımızda eserin latin harflerine aktarıldığı yüksek lisans tezlerinden haberdardık ama biz eski yazıdan okuyarak hep beraberce metni keşfetmeyi tercih ettik. Aramızda Farsça ve Arapçayı çok iyi bilenler, Yahyâ Efendi hakkında akademik çalışma yapanlar ve tasavvufa ilgisi olanlar vardı. Dâî’nin nazmı ve aralara serpiştirilmiş Yahyâ Efendi’nin şiirlerini anlamaya gayret ettiğimiz haftalık çevrimiçi buluşmalarımız, bizlere COVID-19 salgınının yarattığı kolektif şaşkınlık ve çılgınlıktan kaçtığımız bir sanal bir ilticagâh oldu. Okuduğumuz nüsha ile ünsiyetimiz o dereceye geldi ki daha güzel yazılmış diğer nüshaları bulduğumuzda onlara pek itibar etmedik. Meryem Babacan Bursalı’nın eseri tahkik ettiği çalışması çıkana kadar elimizdeki eserin ilk nüsha olduğunu düşündük. Daha doğrusu buna inandık çünkü Osman Ergin/244 nüshası etrafında küçük bir muhabbet halkası oluşturmuştuk. Yaptığımız kolektif okuma pratiği bir şekliyle eserin yazıldığı devirdeki okuma pratiğinin zamanımızın getirdiği sanal imkanlarla yeniden ihya edilmesiydi. Böylece eserin okunduğu meclislerdeki hissiyatı da tadabilme imkânımız oldu.
Yahyâ Efendi, Mehmed Dâî ve Osman Ergin 244 nüshası ile kurduğumuz bu bağ, bizi bu eseri neşretme fikrine götürdü. Menkıbeti okurken yaşadığımız hayranlıklar, şaşkınlıklar ve bazen kafa karışıklıklarını paylaşmak istiyorduk. Eserin latin harflerine aktarıldığı çalışmalar akademik kalmış ve insanlara layıkıyla ulaşamamıştı. Bu amaçla bir yayın mecrası ararken ilk olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı’ndan başladık. Eserin Atatürk Kitaplığı koleksiyonundaki kopyasını kullanma fikri İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ve Kültür Varlıkları Daire Başkanı Oktay Özel Beylerin teşvikleri ile oluşturulan bir yayın danışma kurulu toplantısında çıkmıştı. Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Bülent Bilmez’e fikrimizi açtığımızda kendisi büyük bir heyecanla destek verdi. Emine Gümüş ve Eren Ertürkoğlu’nun sebatı sayesinde bugün eser sizlere ulaşıyor. Emeği geçen herkese derin minnet duygularımı sunarım.
Yahyâ Efendi ve onun sadık muhibbi Mehmed Dâî elinizdeki metinde asırlar öncesinden bizlere sesleniyor. Osmanlı alimi, şairi ya da şeyhi olmanın ötesinde ben bu iki insanı kapalı havalarda Boğaz sularının aldığı zümrüt yeşili rengine dalıp giden iki Boğaz aşığı olarak hayal ediyorum. Onların bize uzattıkları muhabbet köprüsünde ümit ediyorum ki keyifli bir zaman geçireceksiniz.
Hasan Karataş
Başlık | Beşiktaşlı Yahyâ Efendi Menâkıbnâmesi |
Kısa Başlık | Beşiktaşlı Yahyâ Efendi Menâkıbnâmesi |
Yazar | Mehmed Dâî |
Yayına Hazırlayan | Emine Gümüş |
Yayıncı | İBB Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü |
Yayın Yeri | İstanbul |
Tür | Kitap |
Yayın Tarihi | 2023 |
Sayfa Sayısı | 232 |
Dil | Türkçe |
Künye | Beşiktaşlı Yahyâ Efendi Menâkıbnâmesi. Yayına Hazırlayanlar: Emine Gümüş. İstanbul: İBB Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü, 2023. |